Güne Başlarken Hafızayı Taze Tutmak
7 Haziran ile 1 Kasım arasında yaşananları tarihe not düşen bu kitap, sadece bir süreç anlatımı değil; kimlikler üzerinden yaratılan siyasi söylemin sonuçları üzerine de bir düşün yolculuğu aynı zamanda…
Hafta içi her sabah Halk Tv’de Güne Başlarken’i hazırlayıp sunan Semra Topçu, yaşanan sürecin sonunda sıkışan Türkiye’ye, dinsel ve etnik kimlik siyasetinin yerine üçüncü yol öneriyor ve hatırlatıyor; ‘yurttaş’ kavramını, cumhuriyet ideallerini, çatışmanın, ölümün dışında başka bir formülün mümkün olduğunu anlatıyor.
Elinizdeki bu kitap, Ortadoğu coğrafyasında sınırlar yeniden çizilirken, Türkiye’nin arayışını yansıtıyor. ‘Bu coğrafyada ölümlü cümlelerin öznesi biziz, kazançlı cümlelerde özne olan ise başkaları…’ diyerek, akıl tutulmasına karşı çıkıyor. ‘Büyük devletler bizi birbirimize kırdırıyor’ diyen edilgen cümlelere karşı, aslında bu topraklarda yaşayanların, bu ülkenin insanlarının ‘özne’ olduğunu hatırlatıyor.
ÖNSÖZ
Dört seçimin ard arda yaşandığı Türkiye’de, siyasetin yıkıcı bir dille seçim meydanlarından yansıdığına, ‘Öfke de bir hitabet sanatıdır’ sözünün nereye varabileceğine tanık olduk. Özellikle 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında yaşananlar, tarih kitaplarının üzerinde çok yoğunlaşacağa bir dönem olacak gibi görünüyor. Bu kitap da, işte bu süreci kayda geçirme isteği ile oluştu.
Aslında amacım bir gazeteci olarak yaşananı aktarmaya çalışırken, duygularımı da yansıtmak değildi. Ancak çok kıyıcı ve yıkıcı bir sürece tanıklık ederken, o tanıklığı olduğu gibi yansıtmak istedim. Duygularımla, düşüncelerimle bir yolculuk yaşadım ve onu paylaştım.
Bir de ‘yurttaş’ olarak bir ülkenin sınırları içinde yaşamanın ve o yurttaşlık kavramının bana-bize verdiği hakları hatırlatmak istedim. Çünkü kimlikler üzerinden üretilen siyasi ayrıştırıcılığa itiraz etmek istedim.
Yurttaşlık-vatandaşlık, sözlük anlamı ile; bir ülkenin bir parçası olmak demektir ki, sözlükte şöyle yazıyor; ‘Anayasal ülkelerde, o ülkede yaşayanların devlet tarafından anayasada vaadedilen haklardan yararlanmaları için o ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olmaları gereklidir. Bu kişilere vatandaş denir. Vatandaşın politik katılım hakkı vardır’…
Var mı? Bu basit sözlük tanımı bile tartışılır… Çünkü yaşadığımız süreçte vatandaşın haklarını, dünya siyasetinin ulaştığı ‘insan hakları’ diye ifade edilen evrensel değerlerin bize sunduğu hakları kullanamadığımıza tanıklık ettim.
Kitapta, dinsel ya da etnik kimlik üzerinden oluşan siyasi dilin bizi ulaştıracağı yeri aradığım gibi, buna karşılık yurttaş kavramında buluşmanın yaratacağı atmosferi de, inandığım Atatürk Cumhuriyeti idealini de, hayal ettiğim ülkeyi de anlatmaya çalıştım. Kah farklı kitaplardan yararlandım, kah yayınlarda konuk ettiğim, bu ülkenin değerli isimlerinin düşüncelerini aktardım. Söz uçar, yazı kalır… Kalsın istedim.
Çatışma ve ayrışma atmosferindeki Türkiye’nin geleceğine yönelik kaygılı cümlelerin çokça sarfedildiği bir süreci yaşarken, tarihe bir not da, bu kitapla ben düşmek istedim.
Yoğun çalışma temposu sırasında yazmak kolay olmadı, öncelikle yayınlardaki sohbetleri bu kitaba taşımama yardımcı olan, deşifreleri yapan dostum ve canyoldaşım-ablam Sema’ya ve Selma’ya, kitap taslağına yorumları ile katkıda bulunan dostlarım Serap, Itır, Ayça ve İsmail Beye, ayrıca desteğini hep hissettiğim gazeteci dostum Müşerref’e teşekkür ederim.
Ardından bu kitabın yazımı sırasında bana tahammül eden ve elbette yetişmemde katkısı büyük olan anneme ve erken kaybetsem de babama, varlıkları ile hem hayatıma anlam katan hem de beni şekillendiren beraber büğüdüğüm, üzüldüğüm, güldüğüm, coştuğum ve sevgiyi doyasıya tatdığım, yaşadığım kardeşlerime; Selda, Nurcan ve Ulvi’ye, dara düştüğümde ilgisini esirgemeyen eniştelerim Sonat ve Bülent’e, her cümlesi her bakışı ile beni hayata bağlayan, mücadele azmimi güçlendiren yeğenim Onat’a, sonuç olarak beni cesaretlendiren ve arkamda gücünü eksik etmeyen aileme teşekkür ederim.
Ardından bu kitabın yazılmasına vesile olan, düşündüklerimi ve hayallerimi anlatma imkan sağlayan Halk Tv ailesine; birlikte mesai yaptığım çalışma arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Elbette bu ülkenin, her türlü baskı ve yıldırmaya rağmen susmayanlarına, yayınlara katılarak, yaşananları kendi uzmanlık alanlarına göre yorumlayan, analiz eden, öngörmeye çalışan ve yanlışa değil doğruya ilerlememiz için konuşan, kitapta da birçoğuna yer vermeye çalıştığım konuklarımıza teşekkür ederim.
Son olarak varlığını ve desteğini, yorumları ve gördüğü anda sevgi dolu bakışları, kucaklayışlarıyla hissettiren bu ülkenin güzel insanlarına, sizlere de teşekkür ederim.
Gelecek aydınlık güzel günlerde buluşmak dileğiyle…
Mart 2016